Timur ve ekonomi Derviş'i 

Timur, Anadolu halkının aç bi-ilaç kalması ve dahi fillerinin bütün yiyecekleri tüketerek aç kalması sebebiyle ekonomiyi kurtaracak birisini arar. Timur herkesi ve herşeyi dener. Akıldaneleri en son büyük bir ekonomi uzmanı olarak Nasreddin hocayı tavsiye ederler. 

Timur büyük bir ümitle uzmanı bekler.  Nasreddin hoca huzura girer.  Timur kavuğuyla beraber içeri giren hocayı görünce birden şaşırır ve tek ayağıyla, hiç yanından ayırmadığı canlı baston ve koltuk değneklerine tutunarak öfkeyle ayağa fırlar. “Sizden uzman yada bir azman  istedim. Kim bu derviş kılıklı, çağdışı adam” der.  Bir süre hareketsiz boşluğa bakar. “Demek bu dervişe kaldık, tükendi tüm olasılıklar ve olanaklar, bir dervişin kapısını çaldık” diyerek  bir şiir mırıldandı. Daha sonra canlı bastonunu ve koltuk değneğini iterek yerine çöker. 

Osmanlı ve Timur'un mekan tuttuğu Ankara bütün bu günlere nasıl geldi? Kısaca hülasa edelim: 

Timur Anadolu'ya yaklaşmaktadır. Osmanlı sadrazamı Neco paşa, büyük yanlışlıklar yapmaktadır. Trablusgarb'ın asi  beyi deli Muammer paşayı ziyareti sırasındaki hadiseler Osmanlı mülkünde ve dahi Garb aleminde büyük akisler meydana getirmiş ve itibarına haleldar etmişti. Frenklerin medya dedikleri, frenk meşrep ceridelere göre asi bey, Osmanlı  sadrazamını ve dahi devlet-i aliyeyi fırçalamıştı. Sadrazam'a göre ise üzerindeki çöl tozunu temizlemek amacıyla fırça kullanılmıştı. Bunda  garipsenecek bir şey yoktu...  Padişah'ın önceden manevi kızı ve sadrazamı olan, sonradan  sadrazam-ı sani görevini yürütmekte olan  Çilli Sultan ile arasının açık olması  Timur'un cesaretini iyice artırmıştı.  Timur filleri ile ağır ağır Ankara'ya yaklaşıyordu.  

Osmanlı mülkü de Timur'a karşı hazırlanıyordu. Timur en son olarak Cengiz hanın torunlarından, Çağatay hanı, Bahçetay han ve mesut boğa demek olan Esen boğa'yı da yanına almıştı. Ahi Mesut da Eti Mesgut namını alarak  Timur'a katılmıştı.  Timur frenklerin medya dediği ulakları ve dahi habercileri de büyük vaadlerle kandırarak Osmanlı mülkünü   büyük bir kargaşaya gark eylemiş ve dahi dahilden feth etmeye başlamıştı. Timur'un molla kisvesini giydirdiği casuslar edep dışı hareketler yapıyordu. Timur'un ulakları bunları bire bin katarak  her tarafa neşrediyordu. Bu ittifak ve kargaşa karşısında hakimiyeti kaybeden Osmanlı Sadrazamı çaresizlik içinde, fillerin ayak sesleri arasında, mührü hanım sultana verilmek üzere padişaha teslim etti.  Timur'dan korkan padişah mührü cebinde tuttu. Bu karışıklık üzerine Osmanlı'nın güvendiği beyler ve dahi bir kısım Tatar beyleri de,  ihanet ederek Timur tarafına geçti.  

En sonunda OsmanlıAnkara meydan savaşını kaybetti.  Timur bir anda rüyasında bile göremediği mührü avucunun içinde gördü. " Bak rahşan, bir mührümüz oldu" diyerek oradaki adem evladının anlamadığı bir kelam sarf eyledi. Padişah, üç fili bile güdemez dediği Timur'a, "kendim için bir şey istiyorsam namerdim" diyerek, mührü teslim etmişti. Timur Anadolu'da fırtına gibi esti. Her yeri kasıp kavurdu.  Tüm Osmanlı halkı, rençber  ve maraba takımı, memurin ve amele taifesi aç bi ilaç ve dahi çaresiz kaldı. Timur sonunda Osmanlı'ya ihanet edenlere de acımadı ve onları da cezalandırdı. Daha önceden kendisini destekleyen, Osmanlı'nın  saray beslemesi tacirlerini, memur denilen kapı kullarını ve dahi  frenklerin sendika lideri dediği amele çavuşlarını da perişan etti. Zenginlikte bir domuzu eksik olan beylerin çoğunun şimdi teyemmüm edecek toprağı kalmadı. Timur en nihayet, kendisine  yardım eden eski padişahın yeğeni Şehzade  Murat'ın Ege mıntıkasındaki  akçe hanelerine  ve arazilerine  el koyarak  akçeleri iflasa, padişahı da büyük bir hüzne gark ve ihrak eyledi. Yine  Bursa beyi olan Cavit çelebinin de mülküne el konulması padişahın ümitlerini berhava  etti.  Rivayete göre: Diyar-ı Hind'de bile namı bilinen ipek ve tekstil yolunun büyük taciri Cavit Çelebi'nin şimdi gözyaşlarını silecek ve babasına elveda diyecek bir parça bezi bile kalmamıştı. Şehzade Murat kalçasından aldığı bir hançer darbesiyle yaralandı ve atından düştü ve dahi Timur'a  esir düştü.  Şehzadenin esir düşmesi ve bazı beylerin mülküne de el konulmasıyla padişah, herkesin merak ile beklediği büyük seferinden vazgeçerek sokağına ve dahi evine kapandı. Bir rivayete göre Timur  şehzadeyi rehin  tutarak padişahı evine kapatmış oldu. 

Timur'un Osmanlı padişahına bu ikinci oyunuydu.  Birincisi, mührün  kendisine verilmesi halinde, padişahlığına dokunmayacağını söylemişti. Fakat,  Ankara'daki sübyan mektebi talebelerinin  5+5 dedikleri, satrançta ise  şeş-beş denilen oyun ile düşeş getirip, piyonları ileri sürüp, Ankara kalesinin desteği ile, fillerin hücumu sonunda şah demişti.  Padişah biricik kızı ve eski Veziri Sultanın, Anadolu bozkırlarından temin ettiği güçlü sipahilerini ve dahi süvarilerini daha önceden fillere ezdirmişti.  Kalan sipahiler yardıma yetişti ise de, nafileydi ve işe yaramadı. Padişah  en nihayet mat oldu. Şimdi Güniz sokağı namındaki malikhanesinde elinde kavalı yanık yanık "vay benim emeklerim, ziyaretçi yolu beklerim, .....  Isparta gülü gibi sararıp soldum" türküsünü söylüyor.   Bazan de "keser döner sap döner, bir gün hesap döner" diyordu.

Timur satrançtan hiç anlamazdı.  Hep yek atardı.  Ama filleri sayesinde hep düşeş okunurdu. Kimse itiraz edemezdi. Yoksa Osmanlı padişahı ve dahi Osmanlı halkı onu gözü kapalı mat eder, sulu dereye götürür susuz getirirdi.   Bir rivayete göre, eski Padişah bütün bu olanları, isteyerek yapmamış, Timur'un fillerinin ve dahi atların korkusundan yapmıştı. Kıratından inince yüksek rakımlı bir  kayanın tepesinde mahsur  kalmıştı.  Bu kaya çan şeklindedir ve çok sarptır ve dahi çok tehlikelidir. Bu fakir kulunuz o mevkide vaktiyle bir fincan kahve içmiş, ama fincanı koyacak kadar düz bir yer bulamamıştı.  Eski padişah kır atından inince, Tatar Timur'un  ve Esen Boğa'nın karşısında, yaya kalmış Tatar ağasına dönmüştü.

Timur diyar-ı rum denilen Anadolu'dan hiç anlamazdı. Görüntüyü  kurtaracak Anadolu’dan bir kukla lazımdı.  Padişahın yerine, Anadolu beylerinin de baskısı ile,  Afyon beylerbeyinin oğlu olan ve dahi başkadılık vazifesini deruhte eden,  Karahisarizade 1. Ahmet çelebiyi padişahlığa getirdi. Fakat yeni padişah kukla olmadı ve çetin çıktı.   

Eski padişahın dediği gibi Timur, üç fili güdemiyordu. Her şey alt üst oldu. Filler Anadolu’ya yayıldı.  Arazilerdeki bütün mahsulatı  yedi bitirdi. Meralardaki Hüda-yı nabit nebatı ve dahi kaya diplerindeki  otları  bile hak ile yeksan ettiler. Kuraklık başladı. Bu fakir kulunuz  dahi kahve pişirecek bir fincan su bulamadı. Denizlerin balıkları ve karaların karıncaları dahi yağmur duasına çıktı. 

Timur'un yaptıklarını kendisi dahil, kimse anlamıyordu. En son olarak, yeni padişah Karahisarizade 1. Ahmet çelebi ile yolsuzluk hakkında kelam ile yaman bir cenk eyledi.  “Mushaf çarpsın benim fillerim hiç bir şey yemiyor.  Bir deri bir kemik kaldılar. Rejimdeler, rejimi koruyorlar” dedi. Bunun üzerine havadan kitap gibi bir nesne uçarak yüzüne çarptı.  Kimi kendini bilmezlere göre Timur'u mushaf çarptı. Yeni  yetmelere göre ise Ahmet çelebinin fırlattığı anayasa namındaki bir defter-i kebir  idi. Bunun üzerine Timur da Osmanlı  akçesini çarptı. İçine üçte bir oranında kıymetsiz mangır katarak  memurin ve amele taifesinin maaşını üçte bir azaltmış oldu. Ulufeci ve tefeci takımına ise akçenin kıymetli  kısmını hibe etti. Tefeciyi abad, halkı berbad eyledi.

Biz şimdi tekrar derviş Nasreddin'e dönelim. Timur, “bu derviş mi kurtaracak bizi” diye sordu yanındakilere. “Evet efendim, sepet efendim” dedi yanındakiler. “Bu derviş'in nefesi öyle kuvvetlidir ki, ta Kristof Kolomb'un arayıp da hala bulamadığı  Amerika'dan Çin-i maçin'e kadar uzanır.  Bizim Esenboğa'nın abisinin  Amerika'daki arkadaşı, büyük reis Oturan boğa'nın can ciğer, kuzu sarması ve dahi fil sarması arkadaşıdır. Yedikleri ayrı gitmez. Artıklarını dahi biz yeriz."

 “Söyle derviş bana, sen dünya Akçe fonunda mı çalıştın?” der Timur.

“Evet efendim, ahiret akçe fonunu dahi iyi bilirim. Dünya ahiretin tarlasıdır.  Bu tarlaları filleriniz için arpalık haline getireceğim. Altı ay içinde senin dünyan, benim de  ahiretim tamam” diye cevaplar Nasreddin hoca.  

Hoca, Timur'a eğilip doğrularak dalgalı bir kur yapar ve dışarı çıkar. Ahali ve dahi ulak ve kulak  taifesi dışarıda, heyecan, merak ve korkuyla beklemektedir.  Hoca kendisini Timur'un önüne atanlara   istihza ve dalgalı bir nazar fırlatarak bakar ve der: “Üzülmeyin  dişileriyle beraber, yeni filler geliyor.” 

Ulak taifesi şaşkındır ve sorar “altı ayda kurtaracağınıza söz vermişsiniz. Doğru mu?”

Derviş cevaplar: “Timur'un verdiği köşkte altı ay keyif yapacağım.  Altı ayda kim öle, kim kala? Altı ay içinde, ya Timur ölür yerine ben geçerim. Yada ben ölürüm yerime başka bir derviş geçer. Yada çelebiler anlaşır, hepimizi sepetler”  

Evliyazade Çelebi

 

Önceki Sayfa

http://mercek.tripod.com