Bir rahatsızlığın tarihçesi
Can DÜNDAR

Dedem anlatmıştı; ona da babası anlatmış: Büyük dedemin gençliğinde ordu rahatsızmış.

Çünkü meşrutiyet ilan edilip de memlekette kısmi bir özgürlük havası doğunca şeriatçılar hemen gerici partiler kurmuşlar. Orduya sızmışlar. Kışkırtmalar başlamış. Hükümet hazırlıksız, Meclis zayıfmış. Gericiler "Şeriat isteriz" diye ayaklanıp yollara dökülmüşler. Bunun üzerine Hareket Ordusu İstanbul'a yürüyüp padişahı devirmiş.

Dedem, babasının yaşadığı bu deneyimi heyecanla anlatır, sonra kendi gençliğinden örnekler verirdi:

Dedemin döneminde de ordu rahatsızmış.

Çünkü Cumhuriyet ilan edilip de memlekete demokrasi gelince gericiler yine faaliyete geçmişler. Bu sefer de "dini inançlara saygılı olmayı vaat eden" bir parti kurmuşlar. Askerler bu gelişmeden çok rahatsız olmuşlar. Sonunda Nakşi'ler yeşil bayrak altında ayaklanınca ordu harekete geçmiş. Büyük bir harekatla gericiler ezilmiş. Bu arada hükümet başkanı da değiştirilmiş, daha otoriter bir yönetime geçilmiş.

***

Ben dedemden bunları dinlediğim sıralarda babam orta yaşlıydı. Dedemin anlattıkları onu da kendi gençliğine götürürdü.

Dedesi ve babası gibi onun gençliğinde de ordu rahatsızmış.

Çünkü ülkede çok partili hayata geçilir geçilmez gericilik yeniden hortlamış. İktidardaki parti devrim yasalarına meydan okuyor, gericiliği prim veriyormuş. Meclis ağır baskı altındaymış. Muhalefetin eli kolu bağlıymış.

Sonunda ordu dayanamamış ve bir ihtilalle hükümeti devirmiş.

Ben gençken ve tam da büyük dedemin, dedemin ve babamın gençliklerine rastlayan bu rahatsızlıkların nedenini çözmeye çalışırken ordu yeniden rahatsızlandı.

Çünkü ülkede gericilik alıp yürümüş, şeriatçılar yollara dökülmüş, yeşil bayraklarla gövde gösterileri yapmaya koyulmuşlardı. Sokakta kan akıyordu. Meclis tıkanmıştı. Partiler çaresiz, ülke sahipsizdi. Ordu, rahatsız olduğunu birkaç kez mektupla duyurmuş, aldıran olmamıştı.

Bunun üzerine askerler hükümeti devirip yönetime ­ve benim gençliğime- el koydular.

***

Şimdilerde oğlum, her akşam televizyonda gördüğü askerlerin, manşetlere yansıyan siluetlerin, "mavili morlu" tartışmaların anlamını sorunca ona büyük dedemin dedeme, dedemin babama, babamın da bana anlattıklarını anlatıyorum.

Ülkenin Meşrutiyet'ten beri ciddi bir bölünme ve (ya) irticaın eline düşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, şimdi de Hıristiyan Batılıların Avrupa Birliği vaadiyle bizi bölmeyi tezgahladıklarını, bu yüzden dört bir yanı düşmanlarla çevrili ülkemizde rahatsızlığı bir an olsun elden bırakmamak gerektiğini izah ediyorum.

O da büyük büyük dedesinin, büyük dedesine miras bıraktığı 100 yıllık bu rahatsızlığı aşağı yukarı aynı gerekçeler ve sözcüklerle babasından devralıyor.

5 kuşak, aynı rahatsızlığın kefesinde buluşuyoruz.

Ve ben, büyük dedemden 100 yıl sonra onun torununun torununu da aynı rahatsızlığa kaptırmış olmanın hüznüyle karşılıyorum yeni yüzyılı...

Bir koca asrı "Hazırol"da geçirmiş şu rahatsız toplumun bir ferdi olarak, hiç olmazsa torunumun, kendi düğmelerine kendisinin basabilmesini, kendi rahatsızlığını kendi elleriyle silahsız, süngüsüz giderebilmesini ve o asırlık "Hazırol" komutunu "Rahat" diye düzeltebilmesini umuyorum.

 

Önceki Sayfa

http://mercek.tripod.com