Ay pardon!

Gülay Göktürk

Birinin yanlışlıkla ayağına basarsanız "Ay pardon" der geçersiniz. Ama bir adamı bile bile vurduktan sonra yaralının başına gidip "Pardon, yanlışlık oldu" diyebilir misiniz?

Türkiye'de diyebilirsiniz.

Çünkü bu ülke, suçsuz yere başbakan asanların yıllar sonra "Ay pardon" deyip yakayı sıyırttığı bir ülkedir. 12 Eylül döneminde hapishanedeki sanıklara "rehine" muamelesi yapıp, "gerekirse onları topluca katledecektik" diye açıklama yapan darbe şeflerinin "pardon" deme ihtiyacı bile hissettmediği bir ülkedir.

Mesut Yılmaz bunu iyi biliyor. Bildiği için de 28 Şubat sürecinde, parlamenter demokrasinin ağır yaralanmasına iştirak suçu işledikten sonra şimdi kalkmış "Ay pardon" diyor.

ANAP liderinin, partisinin Yeni Yüzyılda Yeni Politikalar konulu eğitim toplantısında yaptığı konuşmada kullandığı cümle aynen şu: "28 Şubat sürecinde ortaya çıkan görüntü, ANAP olarak bizim aleyhimizde bir ortamın doğmasına yol açmıştır."

Yılmaz'ın "ortaya çıkan görüntü" dediği şeyin, ANAP liderinin örtülü darbeye kayıtsız şartsız teslim oluşu ve onun hizmetine girişi olduğunu hepimiz biliyoruz. Yılmaz şimdi bu "görüntü"nün ANAP'ı yıprattığını nihayet kavramış ki, o günlerde aldığı tutumun üstü kapalı özeleştirisini yapıyor.

Ve bunu yaparken, sanki küçücük bir kusurdan, basit bir taktik hatadan söz ediyor.

Türk siyasi hayatının en önemli dönüm noktalarından birinde sergilediği "büyük tökezleme"yi bu basit cümleyle geçiştirdikten sonra, haktan hukuktan, bireyden, özgürlük ve demokrasiden söz etmeye hakkı olduğunu düşünüyor.

28 Şubat'ın temel hedeflerinden birinin Merkez'in anti demokratik yöntemlerle "boşaltılıp" yeniden dizayn edilmesi olduğunu unutmuş görünüp, şimdi "statüko"nun, merkezi kendi istediği biçimde dizayn etme gayretlerinden şikayet ediyor.

Her hatanın belli bir ağırlığı ve o ağırlığa uygun düşen bir bedeli vardır.

ANAP'ın 28 Şubat sürecinde işlediği suçu doğru koyalım:

Bir parti, kendi varlığını borçlu olduğu sistemin; parlamenter sistemin dinamitlenmesine yardımcı oluyor. Temsil mekanizmasının altüst edilmesinden, Meclis'in göstermelik hale getirilmesinden fayda umarak bunu yapanların hizmetine giriyor. Kuruluşunda belirlenen temel misyonuna; "özgürlükçü ve demokratik"çizgisine ihanet ediyor.

Normal bir ülkede, ortalama bir demokrasi bilincine sahip bir toplumda, bu çapta bir hata, o siyasi partiyi de o partinin liderini de tamamen bitirir. Partiyi de lideri de seçmen karşısına çıkamaz hale getirir.

Ama Türkiye'de işler böyle olmuyor.

"Politik intihar"la, sonuçlanması gereken hataların "Ay pardon" diye geçiştirilmesi, sadece ANAP'ta değil, başka parti ve kurumlarda da aynen yaşanıyor.

Bakıyoruz da, şu anda kimse Deniz Baykal'ın 28 Şubat'ın en civcivli günlerinde Türk Silahlı Kuvvetler'i de "sivil toplum güçleri" arasında saydığını hatırlamıyor. Bir başbakanın, milletvekillerinin oylarını kontrol etmek için, gizli oyu açık oya çevirmeye çalışmasını; yani Anayasa'yı ihlale kalkışmasını kimse umursamıyor.

28 Şubat günlerinde hem basın özgürlüğüne, hem demokrasiye hem de kendi kalemlerine ihanet eden nice yazar-çizer şimdi tıpkı Mesut Yılmaz gibi, satır arası manevralarıyla üstü kapalı "pardon" diyerek çark etmeye çalışıyor.

Geçmiş günahlarından böyle kolaylıkla kurtulduklarını görenlerin "cehennemden" korkması için bir sebep de kalmıyor ortada. O yüzden de aynı demokrasi günahlarını büyük bir fütursuzlukla işlemeye devam ediyorlar.

Görmüyor musunuz: "28 Şubat'ın özeleştirisini yaparken bile "Andıç Olayı" diye bir olay yokmuş gibi davranıyorlar.

Beş-on yıl sonra Andıç karşısındaki suskunlukları için de "Ay pardon" diyecek ve yollarına devam edecekler.

 
Önceki Sayfa

http://mercek.tripod.com