İspanyol mucizesi 25 yaşında
Nilgün CERRAHOĞLU


       İspanya diktatör Franko'nun ölümünün 25. yılını kutluyor bugün. Avrupa'nın en modern demokrasilerinden birini kurmanın ve bugüne taşımanın gurur ve özgüvenini yaşıyor bugün İspanyollar.
       "El Pais" gazetesinde dün yayımlanan bir kamuoyu yoklaması, "diktadan demokrasiye geçişi" İspanyolların ezici çoğunluğu için bir "gurur kaynağı" olarak tanımlıyor. Her 10 İspanyoldan 8'i bunu böyle görüyor.
       Demokrasiye geçiş % 90 için kültür yaşamında; % 89 için sağlık şartlarında kazanım; % 84 için eğitim düzeyinde yükselme olarak algılanıyor. % 88 demokrasi ile birlikte İspanya'nın dünyadaki ağırlığının arttığını söylüyor.
       Demokrasiye geçişin en hareketli yıllarını yaşadım ben İspanya'da. Madrid'e ayak bastığımda diktatör öleli henüz 5 yıl olmuştu. Ama İspanya çoktan "uygar dünya" ile "ilkellik" arasında temel yol ayrımı olarak algıladığı "demokrasi" ve "Frankizm" arasındaki seçimini yapmış, tercihini "demokrasi"den yana kullanmış ve bunun aracı gördüğü hedefe, "AB üyeliğine" kilitlenmişti.
       Reformları ve attıkları tüm adımları bu hedefe endeksli yaptı İspanyollar. Ve Franko'nun ölümünden topu topu on yıl sonra "demokrasiyle özdeşleştirdikleri" AB'ye ulaştılar.
       Bu mucizevi süreç nasıl gerçekleştirildi? Sağcısı - solcusu ile birlikte kaliteli, genç bir siyasi lider kadrosu ile "demokrasinin teminatı" görülen kralın varlığı gibi çeşitli etmenlerden söz edilebilir şüphesiz. Ama faktörler arasında en belirleyici olanı orduyu sivil güçlerin denetimine bağlamaktı.
       Demokrasiye geçiş yıllarının başlangıcında bile başarısız bir darbe girişiminde bulunan İspanyol ordusu, başka hiçbir Avrupa ülkesinde görülmeyen darbeci bir geleneğe sahipti çünkü. Son 200 yıllık tarihinde 150 başarılı, başarısız darbe girişimi planıyla karşılaşan ve bu geleneği Güney Amerika'ya bile ihraç eden İspanya'da ordu, siyasi yaşama yön veren; kendisini ülkenin tartışmasız "hamisi" gören bir kurumdu.
       İspanya'da bulunduğum yıllarda Başbakan Yardımcısı Alfonso Guerra ile yaptığım bir röportajda kendisine şöyle bir soru sormuştum:
       "Askerin zihniyeti değişti mi ki? Generallerin hala Franko'nun anısına bağlı olduğu söyleniyor..." Guerra'nın yanıtı, değişimi açıklayan kilit analizdi:
       "Bu bir kıstas değil" demişti İspanyol sosyalizminin o yıllardaki iki numaralı lideri Guerra:
       "İspanya ya da herhangi bir ülkede ordunun, demokratik düzene bağlılığının göstergesi, o ülkenin demokratik kurumlarınca çizilen sınırları içinde kalıp kalmayacağı konusunda gösterdiği istekliliktir. Ordunun tutucu ya da ilerici olmasının ötesinde niteliğini tayin eden en önemli kıstas bu: Demokratik anayasada sınırlanan görevlere bağlı kalıp, kalmamak..."
       "Bizim en büyük başarımız nedir? Bizim başarımız ordunun anayasada çizilen görevlere uymasıdır. Oysa şimdiye dek İspanya'da ordu, geleneksel olarak devlet içinde devlet gibiydi. Daha doğrusu ikinci bir devletti. Asıl devletin bekçiliğini yapan bir devlet. Birinci devletin işleyişi hoşa gitmedi mi, hemen ikinci devlet harekete geçerdi..."
       '87 yılında Tekin Yayınevi'nden çıkan "Bir Kanlı Gül İspanya" adlı kitabımda toplamıştım bu röportajları. Sayfalarını karıştırırken o yılları yeniden yaşadım...


Yazara E-Posta: nilcer@turk.net

 
Önceki Sayfa

http://mercek.tripod.com