Not : Fıkraların bir kısmı mercek sitesi ürünür. 

Ampül

Akıl hastahanesindeki doktor, koğuşu ziyaret eder. Bakar ki birisi ayağından tavana asılmış uslu uslu duruyor. Diğerleri de altında oturmuş kimisi gazete okuyor, kimisi de sohbet ediyor.

Doktor bağırır: “neden astınız bu adamı?”

İçlerinden birisi der: “Efendim kendisi ısrar etti biz de yardımcı olduk. Yeni kurulan Tayyibin partisinin fanatiklerindendir. Zavallının hastalığı iyice ilerledi. Kendisini ampul zannediyor. Koğuşu aydınlatacakmış.”
Doktor gülmeye başlar ve sonra birden ciddileşir:“Böyle saçmalık olmaz. İndirin şu adamı” der.

Hastalar hep birden bağırır, “sakın indirmeyin, yoksa karanlıkta kalırız.”

Ampülü değiştirelim

Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz bir masada toplantı yapmaktadır. Ecevit konuşurken bakar ki Mesut Yılmaz kendisini pek dinlemiyor. Dalgın dalgın tavana bakıyor. "Beni dinlemiyorsun" der. 
Bunun üzerine Bahçeli der: "Tavanda Tayyip'in ampülü var. Ona bakıyor." 
Ecevit : "Hemen bu ampülü çıkartın ve haddini bildirin" der.

Yılmaz masaya fırlar. Fakat ampüle yetişemez. "Masayı kaldırın" der.
Ecevit ile Bahçeli güçlükle masayı kaldırırlar. 

Mesut ampülü sıkıca kavrar ve aşağıya seslenir: "Şimdi sola doğru dönün"

Benzin yardımı 

Adam otobanda giderken trafiğin sıkıştığını ve kilometrelerce kuyruk oluştuğunu görür. Beklemeye başlar.

Biraz sonra birisi gelir ve der: “Efendim Ecevit’i ve Yılmaz’ı kaçırmışlar. 1,5 trilyon lira fidye istiyorlarmış. Değilse ikisini de, benzin döküp otobanda yakacaklarmış. Onun için yardım topluyoruz.”

Adam “iyi” der. "Ben de yardım edeyim. Millet ortalama ne veriyor?  Ona göre vereyim.”

Yardım toplayan cevaplar: “Efendim ortalama olarak 3 litre benzin veriyorlar.  Kimisi depoda ne varsa al diyor.”


Ekmek aslanın ağzında
 

IMF ve Dünya Bankası  tüm dünyada itibar kaybetmektedir. Kendisinin ve işbirliği yaptığı hükümetlerin imajını düzeltmek için, bir sirk firmasıyla anlaşarak uygulamalı ekonomik seminerler verecektir. Rahşan hanım uygulamayı izler hoşuna gitmiştir. Gösterideki başbakanın rolü bulunmaz bir fırsattır. Kemal Derviş ve Rahşan hanımın ısrarıyla gösterinin Türkiye'de  de yapılmasına karar verilir.  

Hükümet ve üst seviye yöneticiler tam kadro gösteriye gelirler. Yerli ve yabancı basın da hazırdır. Ortada bir sepet ekmek, IMF başkanı ve  kafes içinde bir aslan vardır.  Başkan biraz ekonomi anlatır. Daha sonra dünyadaki acımasız rekabeti anlatır. Eline bir ekmek alır  ve der: Türklerin bir atasözü vardır: “Ekmek aslanın ağzında.” Önemli olan aç aslanın ağzından ekmeği almak. Bizim programımız işte bunu sağlayacaktır.  

Gider kafesin kapısını açar. Aslan hemen başkana doğru yürür. Başkan ekmeği aslanın ağzına atar. Aslan ekmeği neredeyse çiğnemeden yutar. Başkan hemen ikinci ekmeği alır. Onu da aslana atar. Derken aslan sekizinci, dokuzuncu ekmekte karnı doymaya başladığından ekmekleri isteksizce almaktadır. Son ekmek ağzında durmaktadır, çiğneyip çiğnemekte kararsızdır. Başkan gider ekmeğin ucundan tutar çekmeğe başlar. Aslan ekmeği bırakmaz. Başkan elindeki sopayı aslanın kafasına üç-beş defa vurur. En sonunda aslan ekmeği bırakır. 

Başkan seyircilerin alkışları arasında ekmeği havaya kaldırırı ve bağırır “işte olay bu” der. Seyircilere    döner, “şimdi bunu kim yapacak” der. Senaryoda olduğu gibi kimsede ses yok. Kemal derviş: “buyurun sayın başbakanım” der. Ecevit her zamanki gibi kaygılı ve isteksizdir. Rahşan ısrar eder: “Aslan iyice doydu, ayrıca çok eğitimli, terbiyeli ve hiç bir riski yok” der. Hüsamettin Özkan fırlar ve “başbakanımız geliyor efendim” der.

Tüm gözler Ecevit'e döner. Ecevit yavaş yavaş ayağa kalkar: “Evet ben yaparım. Ama bir şartım var: Sopayı kafama vurmak yok”

 

Her şeyi Bilen Adam

Kemal Derviş’i Anadolu'yu gezmektedir: Yoldan geçerken  bir çobanın koyunlarını otlattığını görür.  "Reklam yapmanın tam sırası " diye düşünür. Arabayı çobanın yanında  durdurur ve iner. Çobana  yaklaşır der: - Süründe kaç koyun olduğunu bilirsem, birini bana verir misin? Çoban Derviş'i tanımamaktadır ve “nereden bilecek bu adam" diye düşünür, "Tamam" der. Derviş derhal NASA’yı arar, bulundukları yerin koordinatlarını verir ve uydu aracılığıyla yeterli bilgiyi aldıktan sonra cevabı söyler: 
- Tam 263 koyun var! Gözleri faltaşı gibi açılan çoban: "Aferin" der ve  "sürüden bir koyun seç" der. Derviş hayvanı yükledikten sonra tam gidecekken bu kez çoban seslenir: 
- Ben senin ne iş yaptığını bilirsem, aldığını iade eder misin? 
"Nereden bilecek bu çoban" diye düşünen Derviş, "Tamam" der. Çoban cevaplar: 
- Sen Dünya Bankası uzmanısın ve bu hükümette görev yapıyorsun . "İnanmıyorum" diyen Derviş, "Nereden bildin?" diye sorar.   
Çoban cevaplar: "Bir  koyun ile köpek arasındaki farkı bile bilmiyorsun. O kadar güzel koyun arasından gidip benim uyuz köpeği seçtin"

Sağlık ve solluk

Başbakan Ecevit başkent hastanesi başhekimi Mehmet Haberal'a gider... Önce  işaret parmağını başına dokundurarak başlar şikayetlerini saymaya, ''doktor bey, elimi başıma dayıyorum ağrıyor''.. sonra işaret parmağını göğsüne dayar, ''göğsüme dayıyorum yine ağrıyor.Nereye dokundursam ağrıyor.''.... Ecevit, işaret parmağıyla işaretleyerek anlatmaya devam eder:

''Kalçama dokunduruyorum, ağrıyor, mideme dokunduruyorum ağrıyor, dizlerime dokunduruyorum ağrıyor. Kulağım, gözüm hep ağrıyor.''

Mehmet Haberal, bakar durum ciddi. ''Efendim  sizi sıkı bir check-up'a sokalım'' der.

Ecevit, check-up'a sokulur. Bir  kaç gün sonra sonuçlar gelir. Haberal, Ecevit'e sonucu açıklar:

''Efendim, işaret parmağınız kırık'' 

KÖPRÜ İNŞAATI

Cennet ve Cehennemdekiler ayda bir kez buluşma kararı almışlar. Bunun için de bir köprü inşaatına başlamışlar Cehennem tarafından köprü yarıya gelmiş cennet tarafında kıpırtı yok.
Telefon etmişler cennete, ne oldu diye

Cevap gelmiş :
- Kusura bakmayın biz inşaata başlayamadık çünkü aramızda hiç müteahhit yok..

Hepsi Akıllı

Başbakan Ecevit, dış destek aramak için İngiltere'yi ziyarete gitmiş. Ziyareti sırasında Kraliçe tarafından çay içmeye davet edilen Ecevit, kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne olduğunu sormuş.

Kraliçe de "çevremi akıllı insanlarla doldurmak" cevabını vermiş. Ecevit bunun üzerine kraliçeye çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini sormuş.

Kraliçe, onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum diye yanıtlamış ve izin verin göstereyim demiş. Kraliçe hemen Tony Blair'i aramış ve "Sayın Başbakan, lütfen bu soruya cevap verin:
"Annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve
bu çocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. Kimdir bu?" diye sormuş. Tony Blair: "Bu benim majesteleri" diye yanıtlamış. Kraliçe:"Doğru. Teşekkürler, iyi çalışmalar sir Blair" demiş ve Ecevit'e dönerek:"Gördünüz mü
Sayın Ecevit?"

"Evet majesteleri, çok teşekkür ederim, bu metodunuzu kesinlikle kullanacağım" diyerek oradan ayrılmış.

Yurda dönüşünde hemen Hüsamettin Özkan'ı yanına çağıran Ecevit, "Hüsamettin sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum" demiş.

Özkan "Tabii efendim, nedir?"

Ecevit: "Annenin bir çocuğu var, babanın bir çocuğu var, ve bu çocuk senin ne kız ne de erkek kardeşin. Kimdir bu?" 
Hüsamettin Özkan sağa bakmış sola bakmış düşünmüş taşınmış ve en sonunda:
"Efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem?" demiş.
Ecevit kabul etmiş ve Özkan oradan ayrılmış. Hüsamettin Özkan vakit kaybetmeden Bakanlar Kurulu'nu, daha sonra iktidar partileri meclis gruplarını  toplantıya çağırmış, saatlerce bu soru üzerinde düşünmüşler, ama kimse bir cevap bulamamış. En sonunda Hüsamettin Özkan çaresiz olarak Tansu Çiller'i  aramış ve Tansu hanım size siyaset dışı bir soru demiş: "Annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var, ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. Kimdir bu?"   
Çiller:"Bunu da bilemeyecek ne var, tabii ki benim!" diye cevaplamış. Cevabı alan Özkan hemen Ecevit'i arayarak:"Cevabı buldum efendim, kim
olduğunu biliyorum, hoşunuza gitmeyecek ama cevap Tansu Çiller!" demiş.
Ecevit büyük bir hayal kırıklığıyla cevap vermiş:
"Yanlış cevap aptal! Doğru cevap Tony Blair idi!"...

 

MANDACILIK

Kemal Derviş, bir köy gezisi sırasında köylünün birine sormuş:
"Bu köy yerinde ne yapıyorsunuz, nasıl geçiniyorsunuz?"
Köylü, az ilerde otlayan inekleri göstererek;
"Görüyorsun işte beyim..." demiş. "İnekçilik yapıyoruz."
Bu kez de köylü, sormuş:
"Siz, Ankara'da ne yapıyorsunuz?"
Derviş, boynunu bükerek cevap vermiş:
"Biz de mandacılık yapıyoruz!"

NEREDE ÖYLE AKILLI MANDA

Uzmanımız yine köyleri gezmektedir. Bu defa gerçek manda  yetiştiren bir köylüye rastlar.
“Bu kuraklıkta bu hayvanlar ne yiyor” der.
Köylü cevaplar:
“Efendim hayvanlara saman veriyoruz. Hayvanı kandırmak için, tıpkı sizin politikanız gibi,  önce az miktarda yem veriyoruz. Ondan sonra saman. Hayvan hepsini yem zannediyor. Yutturuyoruz kısaca ” der.
Bunun üzerine bizim uzman  sorar:
“Hayvan onun saman olduğunu anlamıyor mu?”
Köylü cevaplar: “Nerede efendim öyle sizin gibi akıllı manda. Onun kafası sizinki gibi çalışmaz. Düşünemez. Samanı yem diye yutar.”

SEÇİM BÖLGELERİNDEN SELAMLAR

Bir Bakanlar Kurulu toplantısında Başbakan Ecevit,
"Yarından tezi yok, herkes seçim bölgesine gitsin. Bana vatandaşın durumunu bildirsin" demiş.
Ertesi gün önce Bahçeli, aramış:
"Sayın Başbakan'ım, Adana'dayım. Adanalıların selamı var."
Sonra Yılmaz, aramış:
"Sayın Başbakan'ım, Rize'deyim. Rizelilerin selamı var."
Arkasından da Derviş, aramış:
"Sayın Başbakan'ım, Washington'dayım. Washingtonluların selamı var!"


EN BÜYÜK KİM?
Kemal Derviş, bir okul ziyareti sırasında öğrencilere sormuş:
"Vali mi büyük, Başbakan mı?"
Öğrencilerden biri, parmak kaldırarak;
"Duruma göre değişir" demiş.
"Nasıl yani?"
"Vali, sömürge valisi olursa; Başbakan'dan büyük olur!"

İSLAM'IN ŞARTI
Bektaşi’ye sormuşlar:
“İslam'ın şartı kaç?”
“Bir” demiş.
“Nasıl yani, olur mu hiç  öyle şey” demişler.
Bektaşi açıklamış:
“Zekat ile haccı zenginler kaldırdı.  Namaz ile orucu da biz kaldırdık. Geriye kelime-i şehadet kaldı.”

GIRL ABDESTİ
Bir Türk genci İngiliz kızıyla evlenir.  Kız Müslüman olur, İslam'ı yaşamaya başlar. Genç adam İngiliz eşine namazı, abdesti her şeyi öğretir. Kız Türkçe'yi de süratle öğrenmeye başlar. Genç bir gün der ki:” Bu gün Cuma.  Namaz abdesti yerine, boy abdesti alacağım. Cuma'yı boy abdesti ile kılmak çok sevabtır” der. Boy abdestini alır.
İngiliz kız eşine der: “ Sen bana İslamiyet ile ilgili her şeyi öğrettin. Ama  öğreneceğim daha çok şey varmış. Sen erkeksin boy abdesti aldın. Bana da girl abdestini öğret.

İngilizce bilmeyenler için not: İngilizce'de boy: erkek  girl: kız demektir.

SİZ DE Mİ YEMİN ETTİNİZ

Vaktiyle Ayasofya camii imamı her hutbesinde  cemaatten caminin ihtiyaçları için yardım telebinde bulunurmuş. Cemaat artık sürekli “camiye  yardım”  sözünden sıkılmış. Kime gittilerse çözüm bulamamışlar. En sonunda padişaha şikayet etmişler. Padişah imamı ikaz etmiş. İmam bir hafta istememiş. Ama ertesi hafta yine başlamış. Padişaha tekrar şikayet etmişler. Padişah bunun üzerine, imama yardım istemeyeceğine dair yemin ettirmiş.
İmam üç hafta yardım istememiş. En sonunda dayanamamış. Hutbeye çıkmış:
“Ey cemaat padişah bana camiye yardım istemeyeceksin, diye yemin ettirdi.  Size de camiye yardım etmeyeceksiniz, diye mi yemin ettirdi. Üç haftadır bir kuruş yardım eden yok.”

TEMEL İSTİHBARATTA

NATO  bünyesinde istihbarat eğitimi yapılmaktadır. Konu saklanmadır.
İngiliz elemana “gir şu odaya saklan. Biraz sonra kontrole geleceğiz” derler. İngiliz bir çuval bulur içine girer. Biraz sonra heyet gelir. Her tarafı arar. En sonunda çuvalın önüne gelirler. Şef çuvala bir tekme atar.  İngiliz çok  iyi bir taklit yaparak  canı yanmış bir köpek gibi havlar ve çığlık atar. Heyet kendisini tebrik eder.
Daha sonra sıra Amerikalı'ya gelir. O da aynı çuvala girer. O da kedi taklidi yapar. Heyet onu da tebrik eder. Sıra bizim temele gelir. Temel de çuvala saklanır ve bekler.
Biraz sonra heyet gelir her yeri araştırırı ve çuvalın önüne gelir. Şef çuvala bir tekme atar. Çuvaldan acı  bir ses gelir:
“Patates, sarı patates...”

KİMİN CAMİSİ

Temel köye cami yaptıran Dursun'a fena  bozulmaktadır. O da bir cami yaptırır. Temel artık iyice yaşlanmıştır. Kulağı da az duymaya başlamıştır.  Bir gün torunu ile sohbet ederken ezan okunmaya başlar. Torununa sorar:
“Evladım küçük Temel, bak bakalım hangi caminin ezanı okunuyor?”
Küçük Temel dışarı çıkar, bakar ve döner:
“Dedeciğim, bizim caminin ezanı okunuyor” der.
Bunu üzerine yaşlı Temel “Aziz Allah” der.


HER KES AYŞE DER

Temel bir gün yolunu şaşırmıştır. Bankaya girer. Tam o sırada,  şansızlık bu ya, soyguncular bankayı basar. Soyguncular acımasız birer katildir.  Hem paraları alırlar, hem de sırayla herkesi öldürürler.  Sıra bir bayana gelir. Katil  birden duraklar, ateş etmez ve kadına ismini sorar.  Bayan da korkarak “Ayşe” der. Katil “benim annemin ismi de Ayşe'dir. Seni affettim” der.
Daha sonra Temel'e döner, tabancayı doğrultur.  Temel hemen atılır:
“Efendim benim adım Temel'dir. Ama her kes bana Ayşe der.”

İtiraf ediyorum 

İnterpol yeni bir istihbarat birimi kuracaktır. Tecrübeli  elemanlar aramaktadır. Referanslarıyla beraber en az iki kişiden oluşacak ve  ekip halinde çalışacak elemanlar tercih edilmektedir. CIA’dan, KGB’den ve malum ülkeden  ikişer eleman gelir.  İnterpol yetkilisi bir tavşanı alır ormana bırakır ve yarım saat bekledikten sonra CIA elemanlarından yakalamasını ister. 

CIA elemanları süratle ormana dalarlar ve iz sürerler. 3 gün sonra gelirler. Ellerindeki örnekleri  analiz etmek için laboratuvara ihtiyaç duyduklarını belirtirler. 

İnterpol yetkilisi  KGB elemanlarına “buyrun” der, sıra sizde der.  KGB elemanları süratle ormana dalarlar. Biraz sonra ormandan dumanlar yükselmeye başlar.  Koşarak ormandan çıkarlar. Kendilerini zor kurtarmışlardır. “Hain, rejim düşmanını yok ettik” derler. Yanmış bir parça bularak ispat etmeye çalışırlar. 

Sıra üçüncü grup ajana gelmiştir. Yetkili, başka bir tavşanı diğer bir ormana bırakır ve yarım saat bekledikten sonra ajanlardan yakalamasını ister.

 Ajanlar süratle ormana dalarlar. Yarım saat sonra telsizle bildirirler: “yakaladık geliyoruz”. Biraz sonra gözükürler. Hırpalanmış ve bitkin bir haldeki bir ayıyı kollarından tutmuşlar sürükleyerek getirmektedirler. Ayı bir taraftan da bağırmaktadır:

“Her şeyi itiraf edeceğim, ben aradığınız tavşanım, ben o hain tavşanım.... yeter ki....” 

Dünya Türklere kalacak

Dünyanın meşhur “think-tank”ları bir araya gelirler. Araştırma konuları önümüzdeki asırda dünyanın hakimi kim olacaktır. Dünya kime kalacaktır. Bilgisayara bütün ülkelerin nüfus yapısından, ekonomiye, eğitimden sağlığa ve siyasetten askeriyeye kadar bütün bilgiler yüklenir. Uzmanlar “Dünya kime kalacak” diye sorularını yazarlar ve “enter”e basarlar. 1 dakika sonra ekranda büyük harflerle cevap görünür: 

“Dünya Türklere kalacak.”   

Uzmanlar şoktadır. En nihayet birisi şaşkınlıktan kurtulup, “neden” diye yazar ve “enter” e basar. Bilgisayardan hemen cevap gelir: 

“Bütün milletler uzaya gidecek,  böylece dünya Türklere kalacak.”

Sessizlik

 Başkan seyircilerinin, düzensiz tezahüratlarından yakınmaktadır. Amigoya gerekli talimatı verir. Amigo maçtan hemen önce, seyirciye anlatır: 

-Sağ elimi kaldırınca “ bizim takım çok yaşa” , sol elimi kaldırınca karşı takıma yuh çekeceksiniz. Bazan da durum kritikdir. Sukunet gerekir. İki elimi birden kaldırınca “sessizlik” . 

Maç başlar.  Amigo sağ elini kaldırır. “Bizim takım çok yaşa” sesleriyle tirübünler neredeyse yıkılır.  

Karşı takım atağa geçtiğinde,  sol elini kaldırır. Yuh sesleri gök gürlemesi gibi karşı takımın beyninde patlar. Misafir takım afallar. 

Başkanın çok hoşuna gider. Top kritik bir posizyona gelmiştir. Bir kaç kişi hariç, tüm seyirci nefesini tutmuştur. Amigo iki elini birden kaldırırır. Seyircilerin hepsi birden  eskisinden  daha gür bir şekilde bağırır: “sessizluuk, sessizluuk, sessizluuk sessizluuk” 

Bir gün fazla 

Mübarek ramazan birden gelip geçmiştir.  Nedense pek kısa gelmiştir.  Sohbet edenler birbirine kaç oruç tuttuğunu sormaktadırlar. Çoğunluk orucu tam tuttuğunu söyler. Bir kişi seferi olduğu için  3 gün tutamadığını söyler. Gençlerden birisi utanarak, iki aydır hasta olduğunu bu sebeple ancak 1  gün oruç tutabildiğini söyler.  

Sıra bektaşiye gelir. Bektaşi hasta genci göstererek “bu arkadaş benden bir gün fazla oruç tutmuş” der. 

İki jandarma yeter 

Abdülhamid’in baş katibi bir gün huzuruna gelir, “efendim Kürt aşiretlerinden 15 delikanlı sizinle görüşmek ister.  Günlerdir bekliyorlar, bir türlü atlatamadım” der.  Padişah “gelsinler“ der.

İçlerinden birisi öne çıkar. Duyduk ki, devletimizin Rusya ile başı derttedir.  Bize izin verin, şu Rusya’nın işini bitirelim. Padişah şaşırır, “çocuklar” der, “siz   Rusya’nın dünyanın en güçlü devlet olduğunu biliyor musunuz?” -Hayır  efendim, en güçlü devlet Osmanlı’dır. Ondan  sonra Rusya gelir. Buna rağmen sizden görev istiyoruz. 

Abdülhamid “ Tabi benden asker, silah ve para istiyorsunuz” der. Hayır derler. Hiç bir şey istemiyoruz, sadece izin verin yeter. 

Abdülhamid bakar ikna edemeyecek, “iyi” der  “gidin, ama ben duymamış olayım.” 

İki ay sonra baş katip huzura çıkar.  Efendim o onbeş genç tekrar geldi sizle görüşmek istiyor” der. Abdülhamid’in canı sıkılır, ama  gelsinler der. Gençler huzura gelirler. Abdülhamid  tebessüm ederek “bu iki ay  içerisinde Rusya’yı dağıttınız her halde” der. Gençler utangaç bir şekilde “Efendim derler, sizden sadece iki jandarma istiyoruz. Abdülhamid kaşlarını çatar “hani hiç bir şey istemeyecektiniz? “ 

Delikanlı cevap verir:” Efendim lazlar Zigana geçidini tutmuşlar. İki aydır bizi geçirmediler. Kardeş  kanı akmasın dedik. Onlara iki Jandarma yeter. Rus sınırında jandarmayı bırakacağız, söz”

 

Kaçan espri 

Ula temel der “Bir öğünde kaç hamsi yersin?” Temel cevap verir: “elli.”
Pekale der şimdi ramazan, oruçlu iken kaç tane yersin?
-Yüz tane.
Dursun hayır der. Oruçlu iken bir tane yersin, orucun bozulur. Diğer kırkdokuzunu  oruçsuz olarak yersin.

Espri temelin hoşuna gider. Bu espriyi hemen bir arkadaşına satması gerekir.  Bir arkadaşı ile karşılaşır.   

Ula söyle bana der. Bir öğünde kaç hamsi yersin?

Arkadaşı cevaplar: “Yirmi tane. “

Temel “tüh be” der.  “Espriyi kaçırdın. Elli tane deseydin sana güzel bir espri yapacaktım.”  

Mısır tanesi ve adam

 Adamın birisi tavuklardan korkmaktadır. Yakınları  adamı bir psikologa götürüler. Doktor sebebi öğrenir. Adam kendisini mısır tanesi zannetmektedir. Doktor adamı ikna etmek için bir-kaç seans düzenler. Sonunda adamı mısır tanesi olmadığına ikna eder.

Adam: "mısır tanesi olmadığımı ve insan olduğu anladım  doktor bey" der. "Ama bunu tavuklar da biliyor mu? Sen bir de onlara anlat..."

Önceki Sayfa

http://mercek.tripod.com