Not : Fıkraların bir kısmı mercek sitesi ürünür. Ampül Akıl
hastahanesindeki doktor, koğuşu ziyaret eder. Bakar ki birisi ayağından
tavana asılmış uslu uslu duruyor. Diğerleri de altında oturmuş kimisi
gazete okuyor, kimisi de sohbet ediyor. Doktor
bağırır: “neden astınız bu adamı?” İçlerinden
birisi der: “Efendim kendisi ısrar etti biz de yardımcı olduk. Yeni kurulan
Tayyibin partisinin fanatiklerindendir. Zavallının hastalığı iyice
ilerledi. Kendisini ampul zannediyor. Koğuşu aydınlatacakmış.” Hastalar
hep birden bağırır, “sakın indirmeyin, yoksa karanlıkta kalırız.” Ampül Ecevit,
Bahçeli ve Yılmaz bir masada toplantı yapmaktadır. Ecevit konuşurken bakar
ki Mesut Yılmaz kendisini pek dinlemiyor. Dalgın dalgın tavana bakıyor.
"Beni dinlemiyorsun" der. Yılmaz
masaya fırlar. Fakat ampüle yetişemez. "Masayı kaldırın" der. Mesut ampülü sıkıca kavrar ve aşağıya seslenir: "Şimdi sola doğru dönün" Benzin yardımı
Adam
otobanda giderken trafiğin sıkıştığını ve kilometrelerce kuyruk oluştuğunu
görür. Beklemeye başlar. Biraz
sonra birisi gelir ve der: “Efendim Ecevit’i ve Yılmaz’ı kaçırmışlar.
1,5 trilyon lira fidye istiyorlarmış. Değilse ikisini de, benzin döküp
otobanda yakacaklarmış. Onun için yardım topluyoruz.” Adam
“iyi” der. "Ben de yardım edeyim. Millet ortalama ne veriyor?
Ona göre vereyim.” Yardım
toplayan cevaplar: “Efendim ortalama olarak 3 litre benzin veriyorlar.
Kimisi depoda ne varsa al diyor.”
IMF
ve Dünya Bankası tüm dünyada
itibar kaybetmektedir. Kendisinin ve işbirliği yaptığı hükümetlerin imajını
düzeltmek için, bir sirk firmasıyla anlaşarak uygulamalı ekonomik
seminerler verecektir. Rahşan hanım uygulamayı izler hoşuna gitmiştir. Gösterideki
başbakanın rolü bulunmaz bir fırsattır. Kemal Derviş ve Rahşan hanımın
ısrarıyla gösterinin Türkiye'de de
yapılmasına karar verilir. Hükümet
ve üst seviye yöneticiler tam kadro gösteriye gelirler. Yerli ve yabancı basın
da hazırdır. Ortada bir sepet ekmek, IMF başkanı ve
kafes içinde bir aslan vardır. Başkan
biraz ekonomi anlatır. Daha sonra dünyadaki acımasız rekabeti anlatır.
Eline bir ekmek alır ve der: Türklerin
bir atasözü vardır: “Ekmek aslanın ağzında.” Önemli olan aç aslanın
ağzından ekmeği almak. Bizim programımız işte bunu sağlayacaktır. Gider
kafesin kapısını açar. Aslan hemen başkana doğru yürür. Başkan ekmeği
aslanın ağzına atar. Aslan ekmeği neredeyse çiğnemeden yutar. Başkan
hemen ikinci ekmeği alır. Onu da aslana atar. Derken aslan sekizinci,
dokuzuncu ekmekte karnı doymaya başladığından ekmekleri isteksizce almaktadır.
Son ekmek ağzında durmaktadır, çiğneyip çiğnemekte kararsızdır. Başkan
gider ekmeğin ucundan tutar çekmeğe başlar. Aslan ekmeği bırakmaz. Başkan
elindeki sopayı aslanın kafasına üç-beş defa vurur. En sonunda aslan ekmeği
bırakır. Başkan
seyircilerin alkışları arasında ekmeği havaya kaldırırı ve bağırır
“işte olay bu” der. Seyircilere döner, “şimdi bunu kim yapacak” der.
Senaryoda olduğu gibi kimsede ses yok. Kemal derviş: “buyurun sayın başbakanım”
der. Ecevit her zamanki gibi kaygılı ve isteksizdir. Rahşan ısrar eder:
“Aslan iyice doydu, ayrıca çok eğitimli, terbiyeli ve hiç bir riski yok”
der. Hüsamettin Özkan fırlar ve “başbakanımız geliyor efendim” der. Tüm gözler Ecevit'e döner. Ecevit yavaş yavaş ayağa kalkar: “Evet ben yaparım. Ama bir şartım var: Sopayı kafama vurmak yok”
Her şeyi Bilen Adam Kemal Derviş’i Anadolu'yu
gezmektedir: Yoldan geçerken bir çobanın koyunlarını otlattığını
görür. "Reklam yapmanın tam sırası " diye düşünür.
Arabayı çobanın yanında durdurur ve iner. Çobana yaklaşır
der: - Süründe kaç koyun olduğunu bilirsem, birini bana verir misin? Çoban
Derviş'i tanımamaktadır ve “nereden bilecek bu adam" diye düşünür,
"Tamam" der. Derviş derhal NASA’yı arar, bulundukları yerin
koordinatlarını verir ve uydu aracılığıyla yeterli bilgiyi aldıktan sonra
cevabı söyler: Sağlık ve solluk Başbakan
Ecevit başkent hastanesi başhekimi Mehmet Haberal'a gider... Önce
işaret parmağını başına dokundurarak başlar şikayetlerini
saymaya, ''doktor bey, elimi başıma dayıyorum ağrıyor''.. sonra işaret
parmağını göğsüne dayar, ''göğsüme dayıyorum yine ağrıyor.Nereye
dokundursam ağrıyor.''.... Ecevit, işaret parmağıyla işaretleyerek
anlatmaya devam eder: ''Kalçama dokunduruyorum, ağrıyor,
mideme dokunduruyorum ağrıyor, dizlerime dokunduruyorum ağrıyor. Kulağım,
gözüm hep ağrıyor.'' Mehmet Haberal, bakar durum ciddi.
''Efendim sizi sıkı bir check-up'a
sokalım'' der. Ecevit, check-up'a sokulur. Bir kaç
gün sonra sonuçlar gelir. Haberal, Ecevit'e sonucu açıklar: ''Efendim, işaret parmağınız kırık''
Hepsi Akıllı Başbakan Ecevit, dış destek aramak için İngiltere'yi ziyarete gitmiş. Ziyareti sırasında Kraliçe tarafından çay içmeye davet edilen Ecevit, kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne olduğunu sormuş. Kraliçe de "çevremi akıllı insanlarla doldurmak" cevabını vermiş. Ecevit bunun üzerine kraliçeye çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini sormuş. Kraliçe, onlara doğru soruları
sorarak ayırt ediyorum diye
yanıtlamış ve izin verin göstereyim demiş. Kraliçe hemen Tony Blair'i aramış
ve "Sayın Başbakan, lütfen bu soruya cevap verin: "Evet majesteleri, çok teşekkür ederim, bu metodunuzu kesinlikle kullanacağım" diyerek oradan ayrılmış. Yurda dönüşünde hemen Hüsamettin Özkan'ı yanına çağıran Ecevit, "Hüsamettin sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum" demiş. Özkan "Tabii efendim, nedir?" Ecevit: "Annenin bir çocuğu
var, babanın bir çocuğu var, ve bu çocuk senin ne kız ne de erkek kardeşin.
Kimdir bu?"
MANDACILIK
GIRL ABDESTİ İtiraf ediyorum
İnterpol
yeni bir istihbarat birimi kuracaktır. Tecrübeli
elemanlar aramaktadır. Referanslarıyla beraber en az iki kişiden oluşacak
ve ekip halinde çalışacak
elemanlar tercih edilmektedir. CIA’dan, KGB’den ve malum ülkeden
ikişer eleman gelir. İnterpol
yetkilisi bir tavşanı alır ormana bırakır ve yarım saat bekledikten sonra
CIA elemanlarından yakalamasını ister. CIA
elemanları süratle ormana dalarlar ve iz sürerler. 3 gün sonra gelirler.
Ellerindeki örnekleri analiz etmek
için laboratuvara ihtiyaç duyduklarını belirtirler. İnterpol
yetkilisi KGB elemanlarına
“buyrun” der, sıra sizde der. KGB
elemanları süratle ormana dalarlar. Biraz sonra ormandan dumanlar yükselmeye
başlar. Koşarak ormandan çıkarlar.
Kendilerini zor kurtarmışlardır. “Hain, rejim düşmanını yok ettik”
derler. Yanmış bir parça bularak ispat etmeye çalışırlar. Sıra
üçüncü grup ajana gelmiştir. Yetkili, başka bir tavşanı diğer bir
ormana bırakır ve yarım saat bekledikten sonra ajanlardan yakalamasını
ister. Ajanlar
süratle ormana dalarlar. Yarım saat sonra telsizle bildirirler: “yakaladık
geliyoruz”. Biraz sonra gözükürler. Hırpalanmış ve bitkin bir haldeki
bir ayıyı kollarından tutmuşlar sürükleyerek getirmektedirler. Ayı bir
taraftan da bağırmaktadır: “Her
şeyi itiraf edeceğim, ben aradığınız tavşanım, ben o hain tavşanım....
yeter ki....” Dünya Türklere kalacakDünyanın meşhur “think-tank”ları bir araya gelirler. Araştırma konuları önümüzdeki asırda dünyanın hakimi kim olacaktır. Dünya kime kalacaktır. Bilgisayara bütün ülkelerin nüfus yapısından, ekonomiye, eğitimden sağlığa ve siyasetten askeriyeye kadar bütün bilgiler yüklenir. Uzmanlar “Dünya kime kalacak” diye sorularını yazarlar ve “enter”e basarlar. 1 dakika sonra ekranda büyük harflerle cevap görünür: “Dünya
Türklere kalacak.” Uzmanlar şoktadır. En nihayet birisi şaşkınlıktan kurtulup, “neden” diye yazar ve “enter” e basar. Bilgisayardan hemen cevap gelir: “Bütün
milletler uzaya gidecek, böylece dünya
Türklere kalacak.” Sessizlik
Başkan
seyircilerinin, düzensiz tezahüratlarından yakınmaktadır. Amigoya gerekli
talimatı verir. Amigo maçtan hemen önce, seyirciye anlatır: -Sağ
elimi kaldırınca “ bizim takım çok yaşa” , sol elimi kaldırınca karşı
takıma yuh çekeceksiniz. Bazan da durum kritikdir. Sukunet gerekir. İki elimi
birden kaldırınca “sessizlik” . Maç
başlar. Amigo sağ elini kaldırır.
“Bizim takım çok yaşa” sesleriyle tirübünler neredeyse yıkılır.
Karşı
takım atağa geçtiğinde, sol
elini kaldırır. Yuh sesleri gök gürlemesi gibi karşı takımın beyninde
patlar. Misafir takım afallar. Başkanın
çok hoşuna gider. Top kritik bir posizyona gelmiştir. Bir kaç kişi hariç,
tüm seyirci nefesini tutmuştur. Amigo iki elini birden kaldırırır.
Seyircilerin hepsi birden eskisinden
daha gür bir şekilde bağırır: “sessizluuk, sessizluuk, sessizluuk
sessizluuk” Bir gün fazla
Mübarek
ramazan birden gelip geçmiştir. Nedense
pek kısa gelmiştir. Sohbet
edenler birbirine kaç oruç tuttuğunu sormaktadırlar. Çoğunluk orucu tam
tuttuğunu söyler. Bir kişi seferi olduğu için
3 gün tutamadığını söyler. Gençlerden birisi utanarak, iki aydır
hasta olduğunu bu sebeple ancak 1 gün
oruç tutabildiğini söyler. Sıra
bektaşiye gelir. Bektaşi hasta genci göstererek “bu arkadaş benden bir gün
fazla oruç tutmuş” der. İki jandarma yeter
Abdülhamid’in
baş katibi bir gün huzuruna gelir, “efendim Kürt aşiretlerinden 15
delikanlı sizinle görüşmek ister. Günlerdir
bekliyorlar, bir türlü atlatamadım” der.
Padişah “gelsinler“ der. İçlerinden
birisi öne çıkar. Duyduk ki, devletimizin Rusya ile başı derttedir.
Bize izin verin, şu Rusya’nın işini bitirelim. Padişah şaşırır,
“çocuklar” der, “siz Rusya’nın
dünyanın en güçlü devlet olduğunu biliyor musunuz?” -Hayır
efendim, en güçlü devlet Osmanlı’dır. Ondan
sonra Rusya gelir. Buna rağmen sizden görev istiyoruz. Abdülhamid
“ Tabi benden asker, silah ve para istiyorsunuz” der. Hayır derler. Hiç
bir şey istemiyoruz, sadece izin verin yeter. Abdülhamid
bakar ikna edemeyecek, “iyi” der “gidin,
ama ben duymamış olayım.” İki
ay sonra baş katip huzura çıkar. Efendim
o onbeş genç tekrar geldi sizle görüşmek istiyor” der. Abdülhamid’in
canı sıkılır, ama gelsinler
der. Gençler huzura gelirler. Abdülhamid
tebessüm ederek “bu iki ay içerisinde
Rusya’yı dağıttınız her halde” der. Gençler utangaç bir şekilde
“Efendim derler, sizden sadece iki jandarma istiyoruz. Abdülhamid kaşlarını
çatar “hani hiç bir şey istemeyecektiniz? “ Delikanlı
cevap verir:” Efendim lazlar Zigana geçidini tutmuşlar. İki aydır bizi geçirmediler.
Kardeş kanı akmasın dedik.
Onlara iki Jandarma yeter. Rus sınırında jandarmayı bırakacağız, söz”
Kaçan espri
Ula
temel der “Bir öğünde kaç hamsi yersin?” Temel cevap verir: “elli.” Espri
temelin hoşuna gider. Bu espriyi hemen bir arkadaşına satması gerekir.
Bir arkadaşı ile karşılaşır. Ula
söyle bana der. Bir öğünde kaç hamsi yersin? Arkadaşı
cevaplar: “Yirmi tane. “ Temel
“tüh be” der. “Espriyi kaçırdın.
Elli tane deseydin sana güzel bir espri yapacaktım.” Mısır
tanesi ve adam Adamın
birisi tavuklardan korkmaktadır. Yakınları
adamı bir psikologa götürüler. Doktor sebebi öğrenir. Adam
kendisini mısır tanesi zannetmektedir. Doktor adamı ikna etmek için bir-kaç
seans düzenler. Sonunda adamı mısır tanesi olmadığına ikna eder. Adam:
"mısır tanesi olmadığımı ve insan olduğu anladım
doktor bey" der. "Ama bunu tavuklar da biliyor mu? Sen bir de
onlara anlat..." |