Hasan CEMAL-Milliyet

Bölünme korkusunun sona ermesi için...

      
Türkiye bölünür mü?.. Bu korku hiç bitmedi. Özellikle devlette... Demokratik hukuk devletini bazı açılardan geciktiren bir korku oldu. Ama kuruntu, vehim, paranoya deyip geçilebilir mi bu korku?
       Sanmıyorum.
       Kökleri var bu korkunun. Tarihimize, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasına uzanan kökler...
       Peki, bu bölünme korkusundan hareketle demokrasiden korkulur mu? Hukuk devletinin tam işlerlik kazanması engellenir mi bu yüzden? Avrupa projesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığı bir tuzak olarak görülebilir mi?
       Korkan da, gören de var.
       Bugün yersiz olan budur.
       Geçenlerde eski Dışişleri Bakanlığı müsteşarlarından, TESEV Direktörü Büyükelçi Özdem Sanberk'in bir konuşması vardı. Avrupa Birliği'ne üyelik konusunda Türkiye'nin bazı korkuları artık yenmesi gerektiğine işaret ediyordu.
       Konuşmanın bir bölümü şöyle:
       "Soru: Nedir Türkiye'nin korkusu?
       Sandberk: Biz devlet yıkılacak diye bir korkuya kapılıyoruz. Bizim travmamız aslında Osmanlı İmparatorluğu'nun son 200 - 300 yılda büyük sıkıntılara ve ıstıraplara duçar kalması. İmparatorluğun Anadolu'ya doğru gerilemesi ve bizim orada bir devlet kurmamız.
       Biz, 1913'te Adriyatik kıyılarında olan bir imparatorluk iken, 1919'da İstanbul'da yabancı gemilerin işgaline uğramış bir ülke haline geldik.
       Bu bizde bir travma yarattı.
       Yalnız küçülmekle kalmadık, 5.5 milyon Müslüman Türk tebaası da Balkanlar'dan koparıldı. Etnik temizliğe uğradı. Katliama uğradı.
       Biz bunu pek konuşmayız. Bu tabii ki bir kuşakta travma yarattı. Bu kuşak bugün çok ihtiyarladı ama hala hayatta. Bu 'Sevr korkusu', 'devletin tehlikede olabileceği korkusu' onlardan diğer kuşaklara geçti. Devleti yönetenlerin ve devlet ideolojisini üretenlerin zihinlerindeki psikolojik arka planı iyi görmek lazım.
       Soru: Bugünün dünyasında 'Sevr korkusu' artık yerinde bir korku mu peki?
       Sandberk: Yerinde bir korku değil. Ayrıca egemenlik kavramı da değişti. Bugün yaşadığımız dünyada artık karşılıklı bağımlılık var. Hiçbir ülke, buna Amerika da dahil, tek başına kendi gücünü tayin edemiyor. Kendi mukadderatını ancak ittifaklar kurarak, başka ülkelerle işbirliği yaparak tayin edebiliyor. Bugün dünyada mutlak egemenlik yok. Egemenlik diğer ülkelerle paylaşılıyor.
       Nitekim, Türkiye de 1950'lerde kendi askeri birliklerini Amerikalı bir komutanın emrine vermekle egemenliğinin bir kısmını devretmiş oldu. Ve NATO üyeliğiyle Türkiye bir şey kaybetmedi, kazandı.
       Soru: AB üyesi olmazsak?..
       Sandberk: Avrupa Birliği'ne üye olmazsak, o zaman gerçekten ikinci sınıf bir ülke olarak kalırız. Hem askeri, hem ekonomik, hem sosyal, hem de demokrasi bakımından...
       Ayrıca NATO'nun da geleceği belli değil. Belki birkaç on yıl içinde ortadan kalkacak NATO. Eğer Avrupa'ya güvenlik ve refah yerleşirse, Amerika askeri angajmanlarını Avrupa'dan çekecek. O zaman Türkiye'nin Avrupa Savunma ve Güvenlik boyutu içinde yer almasının tek şartı AB üyesi olmasıdır. Türkiye AB'ye girmek zorunda...
       Soru: Asker sivil bürokratlarla politikacılar arasında tam demokrasiden korkan geniş bir kesim var.
       Sandberk: Avrupa Birliği'yle ilişkilerimiz geliştikçe, tam demokrasinin ne olduğunu anlayacağız. Türkiye'nin bütünlüğüne bunun bir zararı olmadığını, tam demokrasinin Türkiye'yi bölmeyeceğini göreceğiz." (Neşe Düzel'in röportajı, Radikal, 11 Eylül 2000, s. 6)
       Ülkemizin yetiştirdiği değerli diplomatlarımızdan, eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Özdem Sanderk'in bu görüşleri üzerinde düşünmek yararlı olabilir.

Önceki Sayfa

http://mercek.tripod.com